22 Ağustos 2010 Pazar

Bir müzik festivali için Avusturalya'ya gider misiniz?

Bir müzik festivali için Avusturalya'ya gidilir mi? Ben bugün bunu 40 saniye de olsa (ki uzun da bir süre aslında) düşündüm.

"Herkes silkinip kendine gelsin, bu ne arkadaş, alay eder gibi" tabir ettiğimiz festival programlarından birine daha denk geldim. Bir de ben öyle kendini ispatlamış festivallerin programlarından hiçbir zaman çok etkilenmedim. Doğu avrupadan, Avusturalya'dan, İrlanda'dan çıkan festivallere hep daha sıcak baktım. Belki de bendeki United Kingdom kökenini sevmezlikten kaynaklanan bir sıkıntı var. Çok bıdı bıdı ediyorum biliyorum ama yani bana deselerki "sana Burmingham biletini aldık gidiş dönüş hadi bi gez gel", ben; "aa çok sağolun ya" der o bileti açığa aldırırım, ya da işte bir metropol görmek adına Londra'da fotoğraf çeker gelirim.

Konudan çok sapıldı ya, çenem düşük. Ben aslında Parklife festivalinden bahsedecektim. Sizi bilemem de ben programı okurken bile mutlu oldum, playlist yaptım, evde çoştum.

Bu parklife festivaline, myspace'ten ou est le swimming pool'u dinlerken denk geldim. Grup üyelerinden Charles Haddon geçen gün Belçika'daki bir konserlerinden sonra bir yerlerden atlayıp intihar etmiş. Kendini öldürene saygım yok, kendi bilir dedim geçtim. Mevzumuz Parklife zaten...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Entelijans dö Serj Genzbuürg

Başlığım da Ikea'dan alınan eşya isimlerine benzedi ama aslında kendi Fransızcamın yetersizliğine isyanımdan öyle bir şey yapıyorum (Intelligence de Serge Geinsbourg).

La Vie Héroigue filmini uzun zamandır bekliyorduk arkadaşlarımızla oturalım izleyelim, bu koca kulaklı en meşhur en çirkin fransız yeteneği Serge'ciğin  olayı neymiş öğrenelim diyorduk. Ben İstanbul'dann dönünce beraber izleyelim dediğim arkadaşlarım, 32 efes pilsen eşliğinde filmi izledikleri için ben tek başıma bugün izledim. Uzuncaydı, o kadar da merak etmiyormuşum demek ki hemen Bardot'lu, Birkin'li sahneler (!) gelsin istiyordum içimden. Neyse şimdi iç dünyamı yazmayacağım. 

Değinmek istediğim bir kaç şey var; ben izleyeceğim okumam bu yazıyı diyenler burdan sonra okumasınlar. 
1)Öncelikle, filmi bir kadın yönetmenin gözlerindenn izlediğimiz çok barizdi bazı noktalarda.
2)Serge'i oynayan arkadaş işin hakkını vermiş. Benzerlik olur da bu kadar mı olur diyenler olabilir, ama fransada ortalama çirkinlikte bir adam en az Serge kadar çirkin olduğu için çok zor olmamış olabilir, olsun yine bir başarıdır.
3)Jane Birkin'i oynayan kız intihar etmiş (bu pek spoiler değil ama çok boktan)
4)Laetitia Casta'ya Bardot rolü iyi gitmiş, yakışmış.
5)Fransız Fransızca öğretmenime filmi indirdim, getiriyim mi izler misiniz dedim; getir dedi, büyük hayranıymış. Kadınların dilinden anlayabilme yeteneği olduğuna inandığını söyledi. Çok zeki dedi Serge için.
6) Filmi altyazısız izledim. (İngilizce bir altyazı var ama öyle kötü çevrilmiş ki çeviri bile kokmuyor. Tekniği çok farklı, ben bilemedim.)Yüzde 60 anladığıma inanıyorum, bunca yılıma emeğime yazık, bir filmi doğru düzgün anlayamayacaksam yazıklar olsun, Fransızca hocama izlettirip anlattırıcam :)

15 Ağustos 2010 Pazar


123 - KDA from Tan Tuncag on Vimeo.

Tan Tuncağ'ın 123 için çektiği hoş video, facebooktan yayınladı bugün. Renkleri ve kadrajları çok sevdim.123 kesinlikle umut vaad ediyor. Şarkının havası inanılmaz şeyler hissettirdi bana, duygusal bir dönemdeyim sanırım yine. Yok ya değilimdir de belki, şarkıyı dinleyin, videoyu izleyin! C'est tout...

Wohooo fish eye, shou shou fish eye


Bu lens her türlü kameralı telefona uygunmuş. 2 farklı da tipi var: fish eye, wide angle/macro diye. Fish eye lensli Blackberry ile çekilmiş fotoğrafa bakın, ne eğlenceli değil mi. Hem de lensi kolye gibi taşıyabilirsiniz hizetleri bile mevcut. Bunu burada okudum.