11 Aralık 2010 Cumartesi

Puma Fall/Winter 2010- Sneaker Olayında Son Nokta

Puma'nın hani hep olur ya bazı modelleri, internette görürüz ama çarşıda pazarda satılmazlar. Acayip efsane olurlar. Yurtdışına çıkmaksızın bulunmayan güzellikte.

Ha pumalar şöyle dursun, bir de özel kolleksiyonlar var tabi artık onlar iyice şov. Ne demiş eskiler; 'It's show bussiness, not fun bussiness'.

Bu Urban Mobility koleksiyonunun yaratıcısı veyahut daha kuul adıyla keatif direktörü Hussein Chalayan. Fazla söze gerek yok. Kanye W.'ye alıcam bir tane göndericem Los Angeles'a.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Moon BootzaaaAAaaAagh!

Ne yalan söyliyim. Bayıldım Moon boots'lara. Ugg'lara ayı ayağı diyen birisi olarak bunlara neden bayıldın ki diyenler olabilir. Olmasın, bunlar acayip süper! Özellikle Vinyl modelleri harika. Siyah Vinyl bulursam direk alıyorum.

Bi kere doğrudan vintage bunlar, 69'da aya çıkıldığında popüler olmuş olabilir(di).Yeni bi şey değil yani, ezelden beri bildiğimiz ay botları canım. Ha bi de geçen sene Moon filminde gözüme çarpmıştı: 'Ay oğlana bak, o botlarla Winnie the Pooh şirinliğine geçiş yapmış' demiştim. Arkadaşlararasında dünya tatlısı tabir ettiğimiz Sam Rockwell'e Winnie dediğim için şimdilerde pişmanım biraz ama neyse, konumuz bu değil. Sonuç olarak, 70lerin ruhu var bu botların yapısında,o yüzden çok sevdim ben bunları heralde. 

Katolog da burada, buyurunuz!

6 Eylül 2010 Pazartesi

Kanat daha çok konuşsun, daha çok yazsın!

U2'nun yıllardır Türkiye'de konser vermemesinin nedeni sorulması üzerine Kanat Atkaya'nın 'al benden de o kadar' yanıtı :

EN İYİSİ BONO'YA SORMAK
Kanat Atkaya (Hürriyet)
U2'nun "insan hakları ihlalleri nedeniyle yıllardır Türkiye'de konser vermediği" gerçek midir, bizzat bu topraklarda ürettiğimiz bir şehir efsanesi midir bilemeyeceğim. En iyisi geldiklerinde Bono'ya bunu sormak herhalde. Ayrıca Türkiye insan hakları konusunda epeyce mesafe kat etmiş olsa da bu konuda halen temiz bir sicile sahip değil. Sahi, Festus Okey öleli/öldürüleli ne kadar oldu?
Hem U2 insan haklarını bu kadar önemsese, herhalde Guantanamo'nun, işkence seferine çıkan CIA uçaklarının mucidi ABD'de konser vermezdi. Bu kadar laftan sonra "Neyse, koy bir With Or Without You da keyfimiz bakalım Semra" diyemeyeceğim. Neyse...


22 Ağustos 2010 Pazar

Bir müzik festivali için Avusturalya'ya gider misiniz?

Bir müzik festivali için Avusturalya'ya gidilir mi? Ben bugün bunu 40 saniye de olsa (ki uzun da bir süre aslında) düşündüm.

"Herkes silkinip kendine gelsin, bu ne arkadaş, alay eder gibi" tabir ettiğimiz festival programlarından birine daha denk geldim. Bir de ben öyle kendini ispatlamış festivallerin programlarından hiçbir zaman çok etkilenmedim. Doğu avrupadan, Avusturalya'dan, İrlanda'dan çıkan festivallere hep daha sıcak baktım. Belki de bendeki United Kingdom kökenini sevmezlikten kaynaklanan bir sıkıntı var. Çok bıdı bıdı ediyorum biliyorum ama yani bana deselerki "sana Burmingham biletini aldık gidiş dönüş hadi bi gez gel", ben; "aa çok sağolun ya" der o bileti açığa aldırırım, ya da işte bir metropol görmek adına Londra'da fotoğraf çeker gelirim.

Konudan çok sapıldı ya, çenem düşük. Ben aslında Parklife festivalinden bahsedecektim. Sizi bilemem de ben programı okurken bile mutlu oldum, playlist yaptım, evde çoştum.

Bu parklife festivaline, myspace'ten ou est le swimming pool'u dinlerken denk geldim. Grup üyelerinden Charles Haddon geçen gün Belçika'daki bir konserlerinden sonra bir yerlerden atlayıp intihar etmiş. Kendini öldürene saygım yok, kendi bilir dedim geçtim. Mevzumuz Parklife zaten...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Entelijans dö Serj Genzbuürg

Başlığım da Ikea'dan alınan eşya isimlerine benzedi ama aslında kendi Fransızcamın yetersizliğine isyanımdan öyle bir şey yapıyorum (Intelligence de Serge Geinsbourg).

La Vie Héroigue filmini uzun zamandır bekliyorduk arkadaşlarımızla oturalım izleyelim, bu koca kulaklı en meşhur en çirkin fransız yeteneği Serge'ciğin  olayı neymiş öğrenelim diyorduk. Ben İstanbul'dann dönünce beraber izleyelim dediğim arkadaşlarım, 32 efes pilsen eşliğinde filmi izledikleri için ben tek başıma bugün izledim. Uzuncaydı, o kadar da merak etmiyormuşum demek ki hemen Bardot'lu, Birkin'li sahneler (!) gelsin istiyordum içimden. Neyse şimdi iç dünyamı yazmayacağım. 

Değinmek istediğim bir kaç şey var; ben izleyeceğim okumam bu yazıyı diyenler burdan sonra okumasınlar. 
1)Öncelikle, filmi bir kadın yönetmenin gözlerindenn izlediğimiz çok barizdi bazı noktalarda.
2)Serge'i oynayan arkadaş işin hakkını vermiş. Benzerlik olur da bu kadar mı olur diyenler olabilir, ama fransada ortalama çirkinlikte bir adam en az Serge kadar çirkin olduğu için çok zor olmamış olabilir, olsun yine bir başarıdır.
3)Jane Birkin'i oynayan kız intihar etmiş (bu pek spoiler değil ama çok boktan)
4)Laetitia Casta'ya Bardot rolü iyi gitmiş, yakışmış.
5)Fransız Fransızca öğretmenime filmi indirdim, getiriyim mi izler misiniz dedim; getir dedi, büyük hayranıymış. Kadınların dilinden anlayabilme yeteneği olduğuna inandığını söyledi. Çok zeki dedi Serge için.
6) Filmi altyazısız izledim. (İngilizce bir altyazı var ama öyle kötü çevrilmiş ki çeviri bile kokmuyor. Tekniği çok farklı, ben bilemedim.)Yüzde 60 anladığıma inanıyorum, bunca yılıma emeğime yazık, bir filmi doğru düzgün anlayamayacaksam yazıklar olsun, Fransızca hocama izlettirip anlattırıcam :)

15 Ağustos 2010 Pazar


123 - KDA from Tan Tuncag on Vimeo.

Tan Tuncağ'ın 123 için çektiği hoş video, facebooktan yayınladı bugün. Renkleri ve kadrajları çok sevdim.123 kesinlikle umut vaad ediyor. Şarkının havası inanılmaz şeyler hissettirdi bana, duygusal bir dönemdeyim sanırım yine. Yok ya değilimdir de belki, şarkıyı dinleyin, videoyu izleyin! C'est tout...

Wohooo fish eye, shou shou fish eye


Bu lens her türlü kameralı telefona uygunmuş. 2 farklı da tipi var: fish eye, wide angle/macro diye. Fish eye lensli Blackberry ile çekilmiş fotoğrafa bakın, ne eğlenceli değil mi. Hem de lensi kolye gibi taşıyabilirsiniz hizetleri bile mevcut. Bunu burada okudum.

16 Mayıs 2010 Pazar

Portecho Tan'ın babası bizim okulda hocaymış!?!

Hayranım, bayılıyorum bu güzel insanlara ben! (Epey net bir giriş oldu). Şu üstteki son albümleri Studio Plastico'nun kapağı. Bu kapağı çok başarılı buldum.
Bokeh seviyorum falan diye gezinirken 95 yıllından kalma bir analog canon fotoğraf çekesimiz geldi ama! Mp3 çalara  washed out atıp yürüyüşlere çıkasımız geldi. 23 Mayıs'ta Forum Bornova'da görüşmek üzere Portecho!

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Adidas Çok Manyak!

Adidas her zaman Adidas arkadaş! Ev partisi konseptinden sokak partisine geçişiyle olsun, seçtiği reklam müzikleriyle olsun hep dikkat çekmeyi bildi. Hatta artık bu yıl Karaköy Limanı Antrepolarındaki süpriz partisiyle çoştu. Resmen eridik İzmir'de, "yuh be kardeşim Adidas'a bak neler organize ediyor" diyenlerimiz oldu. Seçilen reklam müziğinin dikkatleri çekmemesi mümkün değil: Dee Edwards'tan Why there can't be love. Bugünlerde sadece bunu dinlemem de belki de geçiçi bir heves olarak düşünülür ama reklamın amacına ulaştığı kesin. Spor, moda, sokak konseptli Celebrate originality konsepti çok bomba oldu. Yes!

PS: Bu iki ayakkabı kolleksiyonun en güzel ayakkabısı yalnız. Üstteki bayan, alttaki bay. Üstteki benim olabilir bence.

20 Nisan 2010 Salı

Tuvaletteki dergiler

Şimdi. Severek alıp okuduğum dergilerimi tuvaletimizin ordaki sehpa gibi olan yere bırakıyorum ben. Ev halkı da görsün, bilsin, faydalansın diye. Belli ki birisi faydalanmış, son aldığım benicio del toro'lu Tempo'yu ters bırakıp gitmiş. Sırf bu yüzden her tuvalete girişimde derginin arka yüzündeki reklama sıklıkla bakma fırsatım oldu. Binboa Vodka, kendi vodkanı kendin yarat şişesi yapmış. E malum bilgi çağı tabi, hooop dedim neymiş bu dedim. Bu videoyu buldum. Bravo dedim. Aferim Binboa Vodka!


Binboa Kendi Şişeni Kendin Yarat Stop Motion Video from Binboa Vodka on Vimeo.

Sonra da dedim ki kendi kendime," tuvaletteki dergileri asla küçümseme!" ve onları koru, annenin çöpe atmasına izin verme...

14 Nisan 2010 Çarşamba

Kitsuné Maison 9 çıktı, holley be

Önden bir mini mix'le fikir sahibi olmuştuk. Diğer compilation'lara göre daha az bancır bancır dans ettiren parçası var gibi ilk bakışta. Torrent olaraktan bin yıl kadar önce indirmiş olsam da yeni dinleyebildim. Yuksek'in Supermenz'i hemen ilk bancır parça olarak dikkatleri çekti. Asıl ben Logo- La vie moderne'i çok sevdim:

13 Nisan 2010 Salı

Bir kaç link fıtırı mıttırı bir şeyler

Vay anasını dedim bugün kendime, sonra da yuh dedim, madem ki sapıklar gibi boş vaktim var, madem ki o kadar boşum ki fransızca çalışmıyorum dedim ve işe yarar bir şeyler yapayım. Şöyle ağır bir "surf" yapayım, 2-3 link bulayım, hem bookmark miktarım artsın (hazır x-marks hesabımı da hop hop aktif ediyorum, keyfime bakıyoriken) hemide blog tazelensin.

O bakımdan siz sevgili takipçiler için derlediğim bir kaç link fıttırı bir şeyler aşağıda:

* le damn blog
bu Pınar Çetin'in bir nevi personal lookbooknusu olmuş. Hem şirin, hem içten. en güzel yanı da ciddi anlamda 3 dilde yayın yapıyor olması. belli ki bu sayede takipçisi bol olmuş.

* teşekkür ederiz
Filtrelenmiş diye nitelendirilebilecek, güzel güzel yeniliklerden haberdar olmaya yarar şirin bi tumblr olmuş. İçerik zengin!

* sutkutusu
en az bir kutu süt kadar faydalı, ara ara bakılmalı.

* orgalink
girip profil falan oluşturacaksınız aman hooop uğraşmıyıp demeyin, içerde bir şeyler kaçırmış olursunuz.

26 Şubat 2010 Cuma

Kid Cudi/ MGMT/ Ratatat

Pursuit of Happiness - Kid Cudi Feat. MGMT & Ratatat [HD] from DP on Vimeo.


Harika bir combinasyon. Kid Cudi'yi sevdik, o da bizim yüzümüzü kara çıkartmadı. Güzel olmuş, güzel!

MUAZZAM = PHILIPPE ROUCOU


Fransız tasarımcı Philippe Roucou'nun tasarladığı bu %100 ipek eşarpların üzerinde eski görünümlü polaroid fotoğraf baskıları var. Ben muazzam buldum, şahaneymiş dedim. Beynimde ünlem işaretleri arka arkaya belirdi. Bilgisayar başında 'yuh' bile demiş olabilirim. 
Giyildiklerindeyse tamamen farklı bir havaları var gibi. Kusursuz. 7 farklı polaroid baskıdan oluşan setin fiyatı 300 Euro'ymuş. Olsundu!

19 Şubat 2010 Cuma

Alexander McQueen Öldü!

(Bu yazıyı yazabilmem için biraz zaman gerekiyordu, Alexander McQueen'in ölmüş olduğunu kabullenmem biraz zaman aldı)

Defalarca British Designer of the Year ödülünü kazanmış, efsane koleksiyonlar hazırlamış olan Alexander Mcqueen geçen hafta İngiltere'deki evinin gardırobunda kendini astı. Olaydan sonra moda dünyası yasa boğulmuştu. Bu olay beni çok etkiledi. Daha 40 yaşındaydı ve twitter'dan hesabını güncelliyordu, öldüğünü okuduüumda şoka girdim. Hatta en son tweet'lerinden birinde annesinin bir kaç gün önce ölmüş olduğunu bile yazmıştı. Belki de annesinin ölümüyle başa çıkamadı.

Kendini gardırobuna asması bir yana bir de basına açıklanmayan bir not bırakmış olduğu biliniyor. En son Lady Gaga'nın Armadillo ayakkabıları giymesiyle de tasarımlarını ağzım açık, dibim düşmüşcesine izliyorken şimdi bu trajik ölüme inanamıyorum. Huzur içinde yatsın...

27 Ocak 2010 Çarşamba

Devir Dokunmatik Ekran Devri



Bu sadece işaret parmağı ve de baş parmağı kesik olan eldivenler en yepyeni nesil eldivenlerimiz. Hem havalar soğuk olduğundan, hem de dokunmatik ekran cep telefonu, mp3 çalar, video oynatıcı zattırı zutturu kullandığımız için Etre Touchy Gloves böyle şirin bir çözüm getirilmiş. Üstelik bir yeriniz kaşınırsa da eldiveni çıkarmaya gerek yok, 4 tırnağınız meydanda!

9 Ocak 2010 Cumartesi

filmlerdesondurum#2

Filmlerdeki son durum birifinglerimi es geçmişim. Ama şimdi ekstradan bir iki yeni bir şey daha eklerim belki de...Şöyle oldu;
En son izlediğim ve hafif hayal kırıklığı yaratan film : Soul Kitchen
En son izlediğim ve beğendiğim film: Avatar
En son izlediğim ve hayatboyu izlenesi, izlendikçe mutlu olunası, süper film: Moon
En son dinlediğim hoş grup: The Mummers

Interview Project


David Lynch'ın bütün Amerika'yı dolaşarak insanlarla rasgele  röportaj yapmasından oluşan bir proje. Aslında bu iş epey eski. Ben bir ara duymuştum, sonra tamamen aklımdan çıkmış. 70 gün süren bu yolculuğun amacı, insanları tanımak; çocukluk rüyalarını, umutlarını, pişmanlıklarını öğrenmek, yaşadıkları yerleri görmek... Bu hoş projeyi bir kez daha hatırlatalım, yeni episode'lar sürekli yayınlandığından bilenler de tekrar bir  göz atmış olsun. 

Yapılan röportajları www.interviewproject.davidlynch.com 'dan izleyebiliyorsunuz. 


7 Ocak 2010 Perşembe

Sine-Kulüp


Evet efem... Fransız Kültür Merkezine yıllardır bu soruyu soruyordum kendi kendime kaldığım bazı anlarda: Neden FKM? Söylesene ha neden, neden? Neden film gösterimleri organize etmiyorsunuz? Fransız Yeni dalga malga bir şeyler yapılsa yapılır diyordum ki hooop FKM programı hazırlamış. Sağlam kaynaklardan edindiğim bu güzel haberi siz sayısı belli olmadığı için, üzülmemeyeyim diye counter koymadığım ve bu yüzden de sadık olup olmadığını bilmediğim okurlarla(neden bu kadar çoşulduysa onu bilemiyorum) paylamak isterim.

Seanslarımız Perşembe 19.00 ve Cumartesi 11.00. İlk yönetmenimiz de Jacques Demy. Şubatta Jacques Tati, martta ise Erik Rohmer'le ile birlikte olacağız. Her şeyden güzeliyse gösterimlerden sonra yapılacak olan söyleşiler. Ben en çok o kısmı heyecanla bekliyorum diyebilirim.


 Program da şöyle:

7 Ocak Perşembe 19.00 ve 9 Ocak Cumartesi 11.30
Lola 1960
14 Ocak Perşembe 19.00 ve 16 Ocak Cumartesi 11.30
Cherbourg Şemsiyeleri 1964
21 Ocak Perşembe 19.00 ve 23 Ocak Cumartesi 11.30
Rochefort’lu Kızlar 1967
28 Ocak Perşembe 19.00 ve 30 Ocak Cumartesi 11.30
Nant’lı Jacquot Yaşam belgeseli 1991


Fransız Kültür Merkezi, her ay bir yönetmenin önemli filmlerini seçerek kronolojik olarak yapacak gösterimlerini.
Çok sevdiğim bu nacizane kültür ve sanat evinin önünde saygıyla eğiliyorum.

3 Ocak 2010 Pazar

Ironic interruption: having you makes me like that sometimes




what we build is bigger
than the sum of two


but somewhere I lost count on my own
and somehow I must find it alone


24 and blooming like the fields of Maine
25 and yearning for a ticket out


dreams burn but in ashes are gold
dreams burn but in ashes are gold